8 Şubat 2011 Salı

Günün Düşündürdükleri 08 Şubat 2011

Enerjisi yüksek insanlar. Lütfen hep etrafımda olun.

Bu sabah kızımın eski öğretmenleri ile biraraya geldim. Enerjileri yüksek, yılların tecrübesine sahip, çocukların ruhundan annelerden daha çok anlayan 2 hanım. Son 5 yıldır yoğun bir şekilde hayatımdalar. Çocuğuma bir dost olarak ulaşmayı başarıyorlar. Rana’yı onlara ilk teslim ettiğimde 6. sınıftaydı. O ele avuca sığmaz inatçı güzele önce ulaştılar, sonra direnmemesini sağladılar. Rana bugün desteğe ihtiyaç hissettiğinde hala onlara gider. Çünkü bilgi kadar, iletişimde önemli ve hem Bilge Hoca, hem de Nimet Hoca onunla ihtiyacı olan şekilde iletişim kuruyor.

Bu sabah onlara gittim. Neler yapıyorum/ yapıyoruz sohbeti” şablonların dışında düşündüğümüzde birbirimizi  destekleyebileceğimiz ne kadar çok alan varmış” sohbetine döndü, bana yeni ufuklar ve kapılar açtı. Meğer ne kadar güzel fikirler geçiyormuş akıllarından. Hayata ne kadar geniş bakabiliyorlarmış. Çocuğun bir bütün olduğunu, velinin ihtiyaçlarını karşılamanın (keşfedip karşılamanın) çocuğun başarısına katkıda bulunacağını öyle güzel görmüşlerki. Ders olmayan saatlerde velilere yönelik gelişim çalışmaları yapmaya başlıyorlar.  O kadar hoşuma gitti ki.  Bende bir veliyim. Gelişimim ile ilgili karşılanmayan bir ihtiyaç beni engellediğinde, çocuğum ile iletişimimi nasıl engellediğini biliyorum. Çok basit şeyler bile bu sonucu doğurabiliyor. Bilgisayarı kullanma becerimin kısıtlı olduğunu, sunum hazırlamam gerektiğinde farketmem beni öyle geriyor ki, o gerginlik bazen tüm iletişimimi kilitliyor. İşte böyle küçük engelleri kaldırmak için çalışma alanlarını kullanıma açıyorlar. Veliler için bilgisayar eğitimi, İngilizce dersleri, yaşam koçluğu.

Evet, isteyen velilere yaşam koçluğu yapabileceğimi keşfettik. Kendi danışanlarım için mekanı kullanabileceğim gibi, çocuklarını oraya teslim eden ve desteğe  ihtiyacı olan velilere de koçluk yapabileceğim. Bir anda enerjim yükseldi. Çok heyecanlıyım. En çok haz aldığım alan. Beklemediğim yönlerden kapılar açılıyor. Bana düşen, o kapılardan geçmek.  J J J

5 Şubat 2011 Cumartesi

Günün Düşündürdükleri 05 Şubat 2011

Taksi şöförleri, kültürel ruh halimizin, alışkanlıklarımızın aynası. Çok fazla araştırmak istemeden ” bu insanlar nasıl düşünür” sorusunun cevabına ulaşmak istiyorsanız, kendinizi yormayın. Kitap okumaya, araştırma yapmaya ne gerek var. Binin bir taksiye, biraz yol gidin, en az iki özellik öğrenirsiniz.

Takside dün Etiler –Arnavutköy arası yolculuğumuz, bugünkü Levent - Etiler güzergahı ile birleşince bakın benim farkındalığıma neler eklendi.

Dün Ali’nin doğum günü kutlama yemeklerinin ilkini gerçekleştirmek için, arkadaşlarımız  ile buluşmak üzere Arnavutköy’e gittik. Hem park sorunu yaşamamak, hemde aksırana – tıksırana kadar olmasa bile, rahatça içkimizi içebilmek için taksiyle gitmeye karar verdik. 20 yıldır kullandığımız Doğan taksiden bir araç rica ettik. Taksiye bindik ama sokaktan bir türlü çıkamıyoruz. Kesişen sokakta trafik durmuş. Anlaşıldıki başka bir taksi, müşterisinin “inebilir miyim?” sorusuna anında frene basarak cevap vermiş. Taksinin yarısı yolu tıkıyor. Önündeki boş alana ilerlese sokakta trafik durmayacak, müşteride aynı yerde (tamı tamına 1 metre ileride) inebilecek. Bulunduğumuz aracın şöförü uyarınca, meslektaşının düşüncelerine değer verdiği belli olan diğer aracın sürücüsü ilerledi. Trafikte açıldı, bizde sokağımızdan çıkabildik.  Bu arada bulunduğumuz taksinin şöförü, trafik tıkandığı için korna çalan diğer araç sürücülerinin ne kadar anlayışsız olduklarına da dikkatimizi çekmekten geri kalmadı ! Konu bitti sanmayın. Geldik Arnavutköy’e. Biz müsait bir yerde inmek istediğimizi söyler söylemez arkadaş frene bastı. Ne sağa çekmek teşebbüsünde bulundu, ne yerin müsait olup olmaması ile ilgilendi, ne de arkamızda inci gibi dizilen boğaz trafiğine aldırdı!!! Ders 1: “Ben herzaman haklıyım. Diğerleri herzaman haksız. Yaptıklarım yanlış gibi gözükse de vallahi ben haklıyım. Bana kızdığınızda mağdur ediyorsunuz”. Ah kurban olduğum, zavallı ben.

Bugün Levent’te metro istasyonunun hemen önünden taksiye bindim, eve döneceğim. Memleketin durumu ile ilgili sohbet etme ihtiyacında olan bir şöföre denk gelmişim. Ben açtım kitabı okuyorum. Şöförün umurunda değil. Ders 2: “Biz aslında herşeyi biliyoruz, ama bizi dinleyen yok. Ben yinede konuşurum. Hakkımdır.”. Söze trafiğin yoğunluğu ile başladı. Perşembe mazota yapılan zam nedeniyle, Cuma günü trafiğin nasıl rahatladığı ile devam etti. Aynı fikirde olmadığımı, Cuma günü trafikte çok zaman kaybettiğimi söyleyemedim bile. Ses tonu o kadar kararlıydı. Seçimlerden sonra daha ne zamlar geleceğine geçti. Bu seçimide kazanırlarsa (kim??? Bildiğimden o kadar emindi. Yine aynı kararlı ses tonu) bir daha oy kullanmayacağı ile bitirdi (veya benim kotam dolduğu için sonrasını kaydetmedim). Yazık oluyor bunca bilgeliğe. Adama fırsat verilse vatanı kurtaracak. Fırsat veren yok. O da oy kullanmayarak protesto edecek.  Ders 3: “Herkes benden aptal olduğu için, ilişiğimi kesiyorum. Ne haliniz varsa görün”.

Yorum yok. Memleketimden bilgelik manzaraları.