12 Şubat 2019 Salı

Yaşadığım Yerler


Çocukluğum Halep’te geçti. Daha doğrusu Halep – Beyrut – İstanbul arasında. O günleri hatırladığımda içim ısınır. Halep’in sarı taş binaları, dedemin evinin o zaman kocaman sandığım bahçesi, yaşadığımız dairenin içindeki bisiklet turlarım, Agop Usta’nın yoğurtlu kebabı, Beyrut’taki ev, tatillerde geldiğimiz ve sonra temelli yaşadığımız Emirgan’daki köşkün bahçesi, yüksek tavanları ve üzerindeki işlemeler, zeytinyağlı yemeklere şeker konduğunu gördüğüm zaman yaşadığım şaşkınlık, sabah uyanınca gördüğüm muhteşem boğaz manzarası, içinde kaybolacağımız kadar büyük meyve ağacı ve çiçek dolu bahçe, bahçedeki sohbet ve müzik geceleri, sonra taşındığımız apartman dairesinde başkalarıyla yaşamayı öğrenmek, Robert Kolej’in hayatıma kattıkları, sonra İngiltere. üniversite hayatı, yurt odam, içinden dere akan kampüs, üniversite hayatı sonrası Etiler ve sonra hep Etiler. Sema Deniz Apartmanı’nda yaşamanın keyfi, bahçesinin güzelliği ve son durak olarak 35 yıldır yaşadığım şimdiki evimiz. Ali ile döşediğimiz, bizim olan yuva.

Hangisini anlatayım ki? Arada atladıklarım cabası. Hepsinin rengi ayrı, kokusu ayrı, hatırlattığı tadlar ayrı. Bütün bunları yazınca geçen 60 yılın ne kadar zengin olduğunu fark ettim. Hep önüme bakarken geçmişi unutmuş buluverdim kendimi.

Bana neler kattıklarına baktım. Yine sayfalar dolar. Ancak en önemlisi adapte olma sürecinde beni sıcacık sarıp sarmalamış anılar ve onlara eşlik eden duygular geliyor gözümün önüne. Ayrıca, yeni gelene eşlik eden bilinmeyeni daha iyi yönetebilmek için neye ihtiyacım olduğunu her seferinde düşünüp ayakta sağlam durma becerimi geliştirmişim. Daha güçlü kılmış beni o değişiklikler.
Bilinmezden korkmayı bırakmışım geride (hala sevmem ya). Başka insanlara yerlere bağımlı yaşamayı.

Bütün bunları yaşarken yanımda hep ailem vardı. Kardeşim kadar sevdiğim, sonraki yıllarda dostum olmuş arkadaşlarım ve kendime ayırdığım, en güvendiğim arkadaşım Yusra ile geçirdiğim zamanlar var.  

7 Şubat 2019 Perşembe

Adımın Hikayesi


Adım Yüsra. Aslında Yusra ancak herkes böyle yazıyor. 40 yıl kadar direndim. Sonra bir gün baktım ki ben de Yüsra diye yazmaya başlamışım 😊 . Hep adımla yaşadım. 25 yaşındayken aslında hayatı kolaylaştıran bir anlamı olduğunu idrak ettim. O günden sonra benim en büyük güvencem oldu.
Yüsra Arapça bir sıfat. ‘Sıkıntıdan sonra gelen ferah’ demişlerdi küçükken anlamını sorduğumda. Dönüp hayatıma baktığımda da gerçekten her sıkıntıdan sonra (ki kallavi sıkıntılarım oldu) boğulmayıp derin soluk alarak, yolumu çizerek, yeni deneyimlerle donanmış, seçimimi yapmış olarak devam ettim yaşama.
Adımı dedem seçmiş. Daha doğrusu ilk torunu doğacağı zaman kız olursa diye iki isim seçmiş ve baba olmaya hazırlanan dayıma vermiş. Youmne ve Yusra. Kuzenim doğunca (Bir kız 😊 ) dayım ve yengem Youmne adını seçmişler. Sonra doğan ilk kız benmişim ailede. Annem fırsatı değerlendirmiş ve Yusra adını kapmış.
Anlamının hayatımı nasıl etkilediğine gelince. Yaşamım, hem özel, hem iş, bazen aktı, bazen tıkandı. Bana hep kola şişesini hatırlattı. Alt kısmı tombul. Sıkıntılar alta doldu doldu durdu. Ağzına doğru daralan şişede sıkışıklık başladı. Sonra o darlıktan çıkmak için çaba harcadığım için mi, yoksa doğal olarak mı bilmem, hep çözüldü. Bazen yavaş yavaş, bazen birden.  Belki de adımın etkisiyle o ferahlık için uğraşmak, mücadele etmek bana hep doğal olan, olabilecek tek davranış tarzı gibi geldi. Başka türlüsünü hiç düşünmedim ki. Başka türlü davranılabileceği, o ferahlık için uğraşmadan yaşanabileceği hiç aklıma gelmedi ki. Sonunda ferahlık varsa nasıl olur da ben oraya varmak için gayret göstermem, savaşmam? Yazarken bile o şaşkınlık duygusu geliyor yine.
Adımı hep çok sevdim. Bu nedenle çocuklarıma isim seçerken sevecekleri, anlamı onları yormayacak isimler seçmeye özen gösterdim.  
Soyadım ayrı hikaye. Arapça. Ben 8 yaşındayken İstanbul’a taşındığımızda nüfus kağıdı için nasıl yazılacağını konuşurken ben en doğru ’Hüneydi’ olarak duyulduğunu söyledim. Türkiye’deki resmi soyadımız o oldu. Şimdi bakıyorum baba tarafı kuzenlerim başka başka yazıyorlar. Onların yazdıkları haliyle Arapça söylenişine çok yakın, ancak artık çok geç.
Evlendiğimde iki soyadı alabilmek henüz mümkün değildi. Yeni soyadımı çok sevdim. Severek, gururla kullanıyorum. Ancak eskisinden de vazgeçmek hiç istemedim. İmzama, adım ve soyadımın arasına ‘h’ harfini konduruverdim. Beni mutlu etti. Her imzada ‘h’ harfini yazarken keyifle gülümserim.
Yeni soyadım, üzerine yeni bir hayat yazacağım yeni bir sayfa gibi geldi. Sayfa yeni, ancak soyadının hikayesi var. Gurur veren bir hikaye. ‘Soyak’ olmayı çok sevdim. Yeni ailemi çok sevdim. O kadar onlardan biri gibi hissediyordum ki, sanki onlara doğmuşum gibi soyadını almak doğal geldi. İçine doğmadığım aileme duyduğum sevgiyi hatıtlatıyor bana 35 yıllık ‘yeni’ soyadım.
İşte adımın hikayesi.