12 Ekim 2011 Çarşamba

Günün Düşündürdükleri 12 Ekim 2011

İnsanları seyredip, bende yarattıkları etkileri farketmek, birbirine çok benzeyen insanların görülen fotoğraflarının arkasındakini merak etmek çok farklı bir deneyim.

Bugün Akmerkez’de Remzi Kitapevi’ndeyim. Çayımı içiyorum, nefis havuçlu kekimi yedim ve etrafımdaki insanları yaşıyorum.

İlk farkettiğim, bazı insanların ses ayarının olmaması. Saygısızlar mı yoksa kulakları mı yeterince duymuyor? Yoksa kendi kendilerine sürekli olarak “ben buradayım” demek ihtiyacı mı duyuyorlar? Karşımda 2 genç kadın oturuyor. Bir tanesinin ses ayarı hiç yok. Dekorasyon anlayışı, okuduğu kitaplar (anladığından da çok emin değilim), ofisi, yaptığı iş ile ilgili fikir ve yorumlarını tüm Remzi Kitapevi şu anda dinliyor. Modaya uygun giyinmiş olmak uğruna ayağında çok komik bir ayakabı.  Güzel kıyafetini bozmuş. Ayrıca son derece özensiz, salkım saçak bir saç. İnsanın kendi dünyasının merkezi olması güzel, ama başkalarını yok saymak pahasına mı?

Birde durmadan telefonla konuşanlar var. Bir kitapevinde alışılmışın üzerinde bir hızla durmadan hareket edip dikkat dağıtıyorlar.  Bir tanesi az önce canı gönülden “Allah belanı versin” dedi. Şimdide arkamda oturan hanım, ayarsız bir sesle hocası ile konuşuyor, hasbıhal ediyor. Etrafında insanlar çalışıyor mu, kitap okumaya mı çalışıyor? Hiç umurunda değil. Doktora program kazanmış ama saygıyı içselleştirememiş.  Konuşmak istiyorlarsa 2 adım ileride kapının önüne çıksalar, kimseyi rahatsız etmeden iletişim ihtiyaçlarını giderecekler, ama heyhat. Nerede o incelik.

Birde yüksek sesle konuştukları için çocuklarını usulca uyaran bir baba var. Allah allah, nereden çıktı bu uzaylı? J               

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder