Bir Ölümün
Düşündürdükleri
Tanımadığım, 27 yaşında bir genç uykusunda öldü. Ortak
tanıdıklarımızın mesajlarından çok sevilen birisi olduğunu anladım. Evinden, yurdundan kendi tercihiyle uzak
yaşayan, fotoğrafı ve birkaç arkadaşı dışında hakkında hiç bir şey bilmediğim
bir genç.
O saatten beri zihnimin bir bölümü kendini bu konuya ayırdı.
Çeşit çeşit duygu ve düşünceler coştu. Bende onlara izin vermeye, yazarak
büyütmemeye ve içimden göndermeye karar verdim.
Aslında sanırım yazmak istediğim yaşamda çok farklı yüzlerce
şeyin aynı anda olduğu, bizim de zayıf halkalarımız ve endişelerimiz
doğrultusunda bunlardan farklı farklı etkilendiğimiz. Yazmak istediğim,
insanların olanlardan habersiz, ama çok şeyin farkında olduklarını düşünerek
yaşamaya devam ettikleri.
Hussein uykusunda öldü.
Acaba ailesi ne durumda? Arkadaşları
üzgün, onun güler yüzlü fotoğraflarını paylaşıyorlar. Yazılanlarda acıyı
hissediyorum.
Aynı anda yanımdaki masada 6 pırıl pırıl genç kız
kendilerinin ve arkadaşlarının başarılarını paylaşıyorlar. Heyecan ve gurur içinde. İstemeden kulak
misafiri oluyorum ve hak veriyorum gururlanmalarına.
Aynı zamanda eğitimlerimize katılan bir arkadaşımızın doğum
yaptığı haberi, bebeğin çok güzel bir fotoğrafı eşliğinde geliyor. Mutlu
oluyorum.
Aynı sırada Nisan’da kar yağıyor. Bir yandan bunu eğlenceli
buluyoruz, bir yandan da “iklimi mahfettik” diye söyleniyoruz. Endişeleniyorum.
Aynı anda çevremizde ve dünyada olan toplumsal olayların
tetiklediği karmakarışık duyguları paylaşıyor herkes. Bu olayların yeteri kadar
duyulmaması, duyanların bir şey yapmaması nedeniyle hayli kızgın. Ben de
kızıyorum.
Aynı zamanda bazıları hayatın normal devam etmesini sağlamak
için çaba harcıyor. Hayatın devamı için yükümlülüklerimizi hatırlatıyor.
Hayatın güzellikleri de olduğunu hatırlamamız için çaba harcıyor. Akıntıya kapılmadan
dengede kalmamızı besliyor. Ümitleniyorum.
Aynı sırada, aç kalan erkeklerin karılarını yiyebileceği
fetvasının yarattığı etkiler (kızgınlık ve eğlence) sosyal medyayı yoğun bir
şekilde işgal ediyor. Çok hiddetleniyorum.
Ben bu cehalet karşısında gülemiyorum. Sonra da cehalet arttığı için kendimi
çaresiz hissediyorum.
Ve daha bir çok “aynı zamanda” cümlesi ile sayfalar dolusu
devam edebilirim. Algılayabileceğimizden çok şey aynı anda gerçekleşiyor, biz
de haberdar oluyoruz. Bütün bunlar duygularımızı hazmetmeden, birinden diğerine
atlamamıza ve duygu yüklenmemize yol açıyor. Kim bilir fark etmeden ne kadar
çok yoruluyoruz? Ve hayat elimizden, parmaklarımızın arasından akıp gidiyor,
adeta kaçıyor. Yoksa yaşamak aslında bu mu? diye soruveriyor içimden bir ses.
Bazen bu hızın ve durmayan haber akışının yarattığı yorgunluk ile birkaç günlüğüne
şalteri kapamak ve sessiz bir yere sığınmak geliyor içimden.
Tanımadığım bir çocuğun ölümü derken kalemden bunlar
döküldü.
Uzun sözün kısası, hayat kaçıp gidiyor bütün bunları
yaşamaya çalışırken. Herkes kendi doğruları ile dengesini kurmaya çalışıyor.
Bazen başarıyor, bazen başardığını sanıyor.
Benim dengem hayatın çok kısa olduğunu hatırlamakla
gerçekleşiyor. Kısa ve çok kıymetli. 27 sene de olsa, 100 sene de olsa
yetmeyecek kadar kısa. Onun için dostlar kendinizi ve etrafınızı üzerek,
sevdiklerinizi ihmal ederek hayatınızı har vurup harman savurmayın. Her
dakikası çok kıymetli bu yaşamın. Ne olur kendinize bunu hep hatırlatın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder