9 Nisan 2015 Perşembe

Bir Ölümün Düşündürdükleri

Tanımadığım, 27 yaşında bir genç uykusunda öldü. Ortak tanıdıklarımızın mesajlarından çok sevilen birisi olduğunu anladım.  Evinden, yurdundan kendi tercihiyle uzak yaşayan, fotoğrafı ve birkaç arkadaşı dışında hakkında hiç bir şey bilmediğim bir genç.

O saatten beri zihnimin bir bölümü kendini bu konuya ayırdı. Çeşit çeşit duygu ve düşünceler coştu. Bende onlara izin vermeye, yazarak büyütmemeye ve içimden göndermeye karar verdim.

Aslında sanırım yazmak istediğim yaşamda çok farklı yüzlerce şeyin aynı anda olduğu, bizim de zayıf halkalarımız ve endişelerimiz doğrultusunda bunlardan farklı farklı etkilendiğimiz. Yazmak istediğim, insanların olanlardan habersiz, ama çok şeyin farkında olduklarını düşünerek yaşamaya devam ettikleri.

Hussein uykusunda öldü.  Acaba ailesi ne durumda?  Arkadaşları üzgün, onun güler yüzlü fotoğraflarını paylaşıyorlar. Yazılanlarda acıyı hissediyorum.

Aynı anda yanımdaki masada 6 pırıl pırıl genç kız kendilerinin ve arkadaşlarının başarılarını paylaşıyorlar.  Heyecan ve gurur içinde. İstemeden kulak misafiri oluyorum ve hak veriyorum gururlanmalarına.

Aynı zamanda eğitimlerimize katılan bir arkadaşımızın doğum yaptığı haberi, bebeğin çok güzel bir fotoğrafı eşliğinde geliyor. Mutlu oluyorum.

Aynı sırada Nisan’da kar yağıyor. Bir yandan bunu eğlenceli buluyoruz, bir yandan da “iklimi mahfettik” diye söyleniyoruz. Endişeleniyorum.

Aynı anda çevremizde ve dünyada olan toplumsal olayların tetiklediği karmakarışık duyguları paylaşıyor herkes. Bu olayların yeteri kadar duyulmaması, duyanların bir şey yapmaması nedeniyle hayli kızgın. Ben de kızıyorum.

Aynı zamanda bazıları hayatın normal devam etmesini sağlamak için çaba harcıyor. Hayatın devamı için yükümlülüklerimizi hatırlatıyor. Hayatın güzellikleri de olduğunu hatırlamamız için çaba harcıyor. Akıntıya kapılmadan dengede kalmamızı besliyor. Ümitleniyorum.

Aynı sırada, aç kalan erkeklerin karılarını yiyebileceği fetvasının yarattığı etkiler (kızgınlık ve eğlence) sosyal medyayı yoğun bir şekilde işgal ediyor.  Çok hiddetleniyorum. Ben bu cehalet karşısında gülemiyorum. Sonra da cehalet arttığı için kendimi çaresiz hissediyorum.

Ve daha bir çok “aynı zamanda” cümlesi ile sayfalar dolusu devam edebilirim. Algılayabileceğimizden çok şey aynı anda gerçekleşiyor, biz de haberdar oluyoruz. Bütün bunlar duygularımızı hazmetmeden, birinden diğerine atlamamıza ve duygu yüklenmemize yol açıyor. Kim bilir fark etmeden ne kadar çok yoruluyoruz? Ve hayat elimizden, parmaklarımızın arasından akıp gidiyor, adeta kaçıyor. Yoksa yaşamak aslında bu mu? diye soruveriyor içimden bir ses. Bazen bu hızın ve durmayan haber akışının yarattığı yorgunluk ile birkaç günlüğüne şalteri kapamak ve sessiz bir yere sığınmak geliyor içimden.

Tanımadığım bir çocuğun ölümü derken kalemden bunlar döküldü.

Uzun sözün kısası, hayat kaçıp gidiyor bütün bunları yaşamaya çalışırken. Herkes kendi doğruları ile dengesini kurmaya çalışıyor. Bazen başarıyor, bazen başardığını sanıyor.


Benim dengem hayatın çok kısa olduğunu hatırlamakla gerçekleşiyor. Kısa ve çok kıymetli. 27 sene de olsa, 100 sene de olsa yetmeyecek kadar kısa. Onun için dostlar kendinizi ve etrafınızı üzerek, sevdiklerinizi ihmal ederek hayatınızı har vurup harman savurmayın. Her dakikası çok kıymetli bu yaşamın. Ne olur kendinize bunu hep hatırlatın.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder