2 Mart 2017 Perşembe

Elalem ne der?

Sanal Yazı Atölyesi ödevlerini yazmaya başlayınca, disiplinli yazmanın beni içsel bir yolculuğa çıkardığını fark ettim. Her gün yazmak, her gün bir soruyu cevaplamak için ayrılan zaman farkındalığıma çok şey katmaya başladı bile. Kendi kendime koçluk olmaya başladı.

2. gün ödevi "Elalem ne der?" diyerek eskiden beni kendime getiriyor dediğim editörüm. Yani zihnim. Yani sabotörüm. Koçluk eğitimlerimde sabotajcı, Gremlin gibi adlarla onu tanımlamıştık. Sanal Yazı Atölyesi sayfasında ve ödevde içimizdeki editör denmiş. Çok sevdim bunu. Sabotajcı hep ağır ve yıkıcı geldi. Biliyorum beni korumaya çalışıyor ama içimdeki beni suçluyormuş duygusunu verdi çoğunlukla. Editör kelimesini sevdim. Niyeti mükemmellik. Niyeti yine beni korumak. Onun için beni uyarıyor. Zarar görmeyeyim, üzülmeyeyim diye çırpınıyor. Durduruyor ama niyeti iyi.

Ödevi düşünürken fark ettim ki, editörüm "elalem ne der?" diye genellemiyor. Sevdiklerim aracılığı ile bana mesaj gönderiyor. Çoğunlukla da en yakınlarım, kendini böyle paylaşmayı sevmeyen, tercih etmeyen sevdiklerim aracılığı ile.

Anne Lamott'un "Bird by Bird" kitabından bir alıştırma yaptım. Elalem kimmiş benim için göreyim dedim. Elalem benmişim 😌 . Benim zihnim, benim korkularım, benim derdimmiş. Ohh hiç olmazsa tanıdık.

Yıllar evvel ilk kez blog yazmaya başladığımda arkadaşlarım çok destekledi. Motive etti. Editörümde yavaş yavaş sahneye çıktı. veya ben onu duymaya başladım. Bir süre öyle gitti. Sonra editörün sesi ağır basmaya başladı. Çünkü arkadaşlar okudu ve like'ladı. Editör durmadan konuştu.

"Ya alay ederlerse" diye çok endişelendi. Sonra aldığım tepkilere baktı. Yüksek sesle alay eden olmamıştı blog yazılarıyla. Yüksek sesle takdir gelmişti. Destek gelmişti. Ara verdiğimde "Yusra'nın Penceresi niye kapandı?" diye sormuştu arkadaşlarım. Yazdıklarıma baktım. Yüreğimi, duygularımı ortaya dökmüşüm. Amacım ünlü bir yazar olmak değildi ki. Kendim için yazıyor, kendimle konuşuyordum. Konuşma fırsatı bulsam paylaşacağım insanlar görüyordu yazdıklarımı. O zaman soruyorum editörüme "Niye bu endişe?" Şimdi bunu değerlendirince alay edilmek endişesi etkisiz elemana dönüşüverdi.

"Duygularım bana ait. Onları paylaşmam. Kırılırım" dedi editörüm. Tabii bana ait. Ancak ne kadarını paylaşacağıma da ben karar veriyorum. Yazdıklarımın patronu benim. Yine aynı sesi duydum: "eeee o zaman editörü bu konuda dinlemeye gerek var mı?" Var mı gerçekten? Yokmuş yaa. Yok diye karar verip editöre merak etmemesini söyledim. Bunu derin bir oohh çekiş izledi. 😊

İyi yazamamak başka bir editör uyarısıydı. Editörüm beni sever. Rezil olmamı, üzülmemi istemez. O zaman buyur sayın editör, burda yardımın çok mutlu eder. Dilbilgisi ve yazım kurallarını hatırlat. Acele etmeden, sabırla, içime sinene kadar bir kaç kez elden geçirmem için bana destek ol. Nobel'i hedeflemiyorum, ancak niyetim anlaşılmak ve duyulmak. Haydi gel bu çıtaya göre işbirliği yapalım.

Editörümün son çabası "yazsam ne olur, yazmasam ne olur?" diye beni durdurmaya ve böylece korumaya çalışmak. Olur mu hiç? Bunca deneyim, bunca hikaye, bunca büyüten, güçlendiren, eğlendiren ders niye bende kalsın? Ben paylaşırım, herkes istediği yerden istediği kadarını alır (Ah benim Dilber Hala huyum 😏).

Editörüm okuyup hiç yorumda bulunmayanlar için de kaşı kalkık bir yüz ifadesi takınır. "Acaba ne düşünüyorlar? Bak birşey yazmadılar, like'lamadılar. Acaba....?"der. En başlarda bu beni çok üzerdi. Bu kadar sevdiğim, kıymet verdiğim insan var. Görüşlerine değer verdiğim dostlar, arkadaşlar. Niye yazdıklarım ile ilgili düşüncelerini benimle paylaşmazlar?  Yoksa......? Acaba duygularımı paylaştığım için rahatsız mı oluyorlar diye düşünüp yazmaya ara verdim. Hani ben kendim için yazıyordum? Bunu hatırlayınca tekrar başlamaya, bu gerçeğe odaklanmaya karar verdim.

Şimdi neredeyim? 

Editörüm seni çok seviyorum. Bana çok kıymet verdiğini, beni korumak istediğini biliyorum. Minettarım. Ancak boşver yaa. Korkma. Neyi, ne kadar paylaşacağımı ayarlayabildiğimi kendime kanıtladım. Zaten çok tedbirli biriyim. Yayınlıyorsam tedbir sınırlarım içindedir. Yayınlıyorsam arkasında durmaya hazırım demektir. Kasma kendini o kadar. Çok editleme. Koyuver gitsin."Let it go" canım. Bırak mutlu olayım. Ben duygularımı yazınca mutlu oluyorum. Zor senin için ama sen de mutlu olmamı istiyorsun. Haydi yanımda dur ve yardım et.

Ben bu atölyeyi çoook sevdim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder