9 Nisan 2012 Pazartesi

Günün Düşündürdükleri 09.04.2012

Okuduklarımın bende tetiklediği duyguları, anıları, düşünceleri tüm yoğunluğuyla aktarmak istemenin heyecanı ve isteği ile Etiler Starbucks’ta oturmuş, bu yoğun enerjiyi kontrol etmeye çalışıyorum.

Bugünü, hazırlamak istediğim bir eğitim için kitap okumaya ayırdım. Bu nedenle bilgisayarımı yanıma almadım. Ancak içimde kıpırdanan duyguları paylaşmak isteği o kadar yoğunduki, not almaya, duygularımı kağıda dökmeye karar verdim.

Bu isteği hissettiğimde paylaşmamak beni çok zorluyor.  Sanırım blogumu onun için kullanıyorum. Birisine telefon etsem, belki ihtiyacı olmayan bir anda, ihtiyacı olmayan bir enerjiyi veya konuyu aktarıyor ve direnmesine neden oluyor olacağım. Yazdığım zaman ben ihtiyacımı gideriyorum, heyecanım  sakinleşiyor. İlgilenenler istedikleri zamanda, istedikleri kadar benim heyecanımla bağlantı kurabiliyorlar.

Kitapta, duyguları adlandırma ve ifade etmekte insanların zorlandığı ile ilgili bir cümlenin altını çizerken buldum kendimi.  Özellikle çalışma hayatında yer alan kişilerde  ne kadar çok gördüğüm bir özellik. Sanki duygularımızı tanırsak, adını yüksek sesle koyarsak, duygu sahibi olduğumuzu itiraf edersek gücümüz azalacakmış gibi. Benim deneyimim, duygularımı adlandırmamın gücümü arttırdığı yönünde oldu. Tanıdığım ve adını koyduğum herşeyi çok daha kolay yönetebildim. Bunu yüksek sesle, yorumsuz paylaştığım zaman kullanılabileceği dozu da  kendimin belirlemiş olduğumu, zaten ancak kaldırabileceğim kadarını dile getirdiğimi gördüm. Ayrıca karşımdakinin de  yüreğine dokunduğunu ve etki yarattığını farkettim.

Başka bir gözlemim de, duyguları ile temas etmeyen kişilerle birlikte yaşayanlar, onlarla etkileşim halinde olanlar, duyguları ile temas halinde olmayanlardan çok daha fazla zorlanıyorlar.  Sanki sis bulutunun içinde yaşıyorlar. Karşılarındaki, yüzleşemediği, ancak hayatını etkileyen duyguların dokunuşları ile bir davranış sergiliyor. Bu davranışların etrafa çok anlamsız geldiği ve çok kişisel  algılandığı anlar sonsuz. Eşlik eden duyguyu paylaşsalar, etraflarındakiler kişisel almayacak, insanlar anlamlandıramadıkları davranışlara karşı kendilerini koruma altına almak için çaba harcamayacak, direnmeyecek, benzeri birçok davranışı hasarsız yönetebilecek. Hayat ne kadar kolaylaşır o zaman, düşünsenize.  Daha az sisin içinde yaşam, daha az varsayım, anlamak için daha az çaba. Çok daha kolay nefes almak. (Şimdi farkettim ki böyle durumlarda ben derin nefes alamıyorum)


Şimdi bankaya geldim, sıramı beklerken insan psikolojisi ile ilgili nasıl algılamam gerektiğine karar veremediğim bir cümle duydum. Gişe işlemleri için sıra numarası almış olan bir hanım, sırası çabuk geldiği ve her zamanki gibi beklemek  zorunda kalmadığı için şöyle bir ifade kullandı: “ İşimiz çabuk bitti. Herzaman çok beklerim ama hadi neyse”. Ne hissetti algılayamadım. Benim için o kadar çok çelişki içeren bir ifade ki. Memnun mu kaldı? Sırası hızlı geldiği için endişe mi duydu? Alıştığı şekilde sıra bekleyerek zaman kaybetmediği için homurdanma hakkının elinden alınmasına mı kızdı? “Çok şükür bugün bankadaki gişe işlemim , hızlı bitti” deyip bir sonraki işe niye geçemediğini çok merak ettim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder