19 Ekim 2010 Salı

Günün Düşündürdükleri 06.10.2010

Bugün çok ağır başladı, keyifli ve mutlu bitti.
Kalın, gri palto giymiş bir gökyüzüne uyanınca dünyaya tersinden bakıyorum. İşte öyle bir sabahtı. Canım ne çalışmak, ne kitap okumak istedi. Enerjim yerlerde süründü. Baktım olacak gibi değil, kendimi attım dışarı. 2 saatlik sıkı bir yürüyüş, emin olun herkesi kendine getirir.
Günün yıldızı, 33 yıl sonra gençlik arkadaşım Nuri Koçak ile kahve içmek oldu. Gençliğimiz hakkında, Emirgan hakkında ne kadar çok anıyı, ne kadar sevgiyle saklamış. Saatlerce konuştuk. Hatırladıkça hatırladık. Koşuşturmanın içinde ne kadar çok anıyı gömmüşüm derinlere. Beni ben yapan yılları unutmuşum.
Hatırlamakta, neler yaşadığımı hisetmekte hala zorlanıyorum. Herşey bir sis perdesinin arkasında. Duygular bile gömülü. Daha çok bir araya gelmeli, daha çok konuşmalıyız. Hepimizin o yılların bilgisine ihtiyacı var. Bugünün temelinde sis perdesi arkasındaki deneyimlerimiz var. Onları gün ışığına çıkarmalıyız. Hatırlaması müthiş bir keyif. Hayatımda nadiren kullandığım “keşke......”ifadelerinden birini kullanacağım. “Keşke günlük tutsaymışım”. Eh zararın neresinden dönersen kardır. İşte” Günün Düşündürdükleri” yazıları bundan sonraki yılları unutmamamı sağlayacak.
Sonraki unutulmaz keyif, can dostum Belkıs Kazmirci ile içtiğim kahve oldu. Bilgisine, kültürüne ve özellikle cesaretine çok büyük saygı duyduğum Belkıs. İnsanın güveneceği dostu olması, hayattaki en büyük ikramiyelerden biridir. Belkıs’ta benim ikramiyelerimden biri.Belkıs yaşadığın tüm zorluklara rağmen dimdik ayaktasın ve pes etmiyorsun. Sana ancak saygı duyulur. Canım arkadaşım.
Bu kadar duygunun içinde klasik bir İstanbul manzarası: Yağmur, trafik ve araba yığını. Blok halinde duran araba yığını. Ve bir ulaşım rekoru. Levent Çarşı metro önünden, Club Sporium’a kadar 35 dakikada gidiş. Yürüsem daha hızlı giderdim. Ama bu bile keyfimi bozmadı.
Zor başlayıp, keyifli biten bir gün. Nice keyifli günlere.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder